Çeviri kuramları oluşturma yolunda yapılan çalışmaların başlangıç tarihi İ.Ö. ikinci yüzyıla dek uzanır. Cicero ve Horace’ın çeviri üzerine yazdıkları yazılar, çeviri kuramı alanındaki ilk çalışmalar olarak kabul edilir Bassnett (1980, ss. 43-44). Yirminci yüzyılın ikinci yarısına dek yapılan çeviri kuramı çalışmaları, aynı paradigma çerçevesinde ele alınır. Söz konusu paradigmayı Bengi şöyle açıklar:  “Kısaca genel çeviri kuramı olduğunu iddia eden bu kuramlar çeviri gerçeklerinden kimi yönleriyle kopuk gelişmiş ve bu nedenle ancak ve ancak kısmi çeviri kuramı olabilmişlerdir. İçerikte birbirlerinden farklı olan bu kuramların kimi benzer özelliklerinin yanı sıra “kısmi” olma özellikleriyle bir paradigma oluşturduklarını (veya bir paradigmanın yansıması olduklarını) söyleyebiliriz: Gücünü çeviri gerçeklerinden almayan ve amacı çeviri gerçeklerine cevap vermek olmayan bir paradigma.” Bengi (1992, s. 18) Bu kuramlar “kısmi” olmalarının yanı sıra başka benzer özellikleriyle de belli bir paradigmanın çevresinde yer alırlar. Bu benzer özelliklerinden yola çıkarak bu kuramlara “kaynak-odaklı” kuramlar adı verilmiştir. Kaynak metin üzerine kurulu oldukları için çeviri sürecinde kaynak metni öncelikli olarak ele alan bu kuramlar, çevirileri de “iyi”, “sadık” ve “doğru” gibi kişiden kişiye değişen niteleme sıfatları ile değerlendirmektedir. Ancak kimi kaynak-odaklı kuramlar çevirmene koydukları kurallarda erek metnin önemine işaret etmektedirler. Örneğin; Alexander Tytler çevirinin özgün çalışma kadar rahat olması gerektiğini söyler Bassnett (1980, s. 63). Tytler’ın çevirmene özgürlük tanımak üzere koyduğu bu kuralın temelinde, çevirmeni çeviri sürecinde yönlendirme kaygısı vardır. 52 Çevirmene çeviri süreci boyunca uyacağı birtakım kurallar koymak, söz konusu kuramın kaynak-odaklı olduğunu göstermektedir. Çevirmenin bu durumda hem erek metnini özgün metin kadar rahat okunacak bir şekilde oluşturması, hem de bu karmaşık işlem sırasında Tytler’ın belirttiği diğer kurallar çerçevesinde hareket etmesi gerekir. Çevirmenin yaşamak zorunda bırakıldığı bu çelişki de kaynak-odaklı kuramların ortak özeliklerinden biridir. Çeviri sürecini yönlendirmeyi amaçlayan bu kuramlar eğitimde kaçınılmaz olan kuralcılığa yer verir; ancak başka hiçbir çalışmayla temellendirilmeyen bu kuralcılığın öğrencilere faydasından çok zararı olacağı açıktır. Bu nedenle de çeviri eğitmenleri yüzlerce yıldır kaynak-odaklı kuramlardan yararlanamayacaklarını görüp çeviri kuramlarını yok sayma tutumunu benimsemiş olabilirler.